14 Aralık 2011 Çarşamba

mezarlar


yeniden doğuşu simgeleyen bir at gördüm dün gece.
kibritten insanları,çamurdan binaları olan sokaklarda.
gargat ağaçlarının yapraklarıyla doluydu,
temassız sokak lamlalarının altı.
yanan dünyanın etrafında el ısıtmaya çalışan veletler,
kumarı kahve masasında öğrenen zavallı öğretmenim.
yeşil kahve tomurcukları...
bir at gördüm dün gece,
yağmuru üflemesi ile durduran ,
ve ağzından küfür eksik olmayan ,
rahminde kan dolu.
şimdi bebek mavisi duvarlarım...
inandırmaya çalıştığım benliğim gibi.
mezarlara basarak ilerledim ,
kum gibi yağmurun altında.
kapımın önünde,ayaklarımın altında
aklımda annemin sözü,
çocukca çarpılma korkusu.

1 Aralık 2011 Perşembe

çirkin gün

hem defolu hem maskeli olurmu.
bu ne çılgın cesaret!
bedenin fuhuşa aşırı sevgisi.
çok konuşmaya gerek duymadan halledilen,
kalitesiz meseleler.
ya yalansa bugünde diğer günler gibi,
gerek yoksa göz açıp kapamaya,
yine yeniden.
kalemin traşsız halleri...
sabahın lekeli doğanları...
kırmızının maviyle boş savaşı...
ne beklersinki devamlı dönenden.
mutlu olsan olmazmı,
çıkan dumandan.
boşuna ağlar gözlerin bugün...
alkışlarsın sahnedikini iner aşağı,
yarı platonik yarı aşık halde.


17 Kasım 2011 Perşembe

küçük bir çocuğun büyük olma isteği

çirkindi benliğim,
bir cocuğun çamuru sevdiği kadar.
rüyalarım da karanlıkla savaş,
aydınlatmak için değil,
daha karartmak için.
ölümü bildiğim yaş,
henüz erken.
kumarın örtüşmeme halleri.
dille yapılan dans ardından suyla gelen şehvet.
bir cocuğun ,bir cocuk olmamak istemesi,
beraberinde gitgide büyüyen ayaklarım...
yorgan ıslatan,
rüyalarının yaşanıyor hissi veren halleri.
düşünceler içinde seni sevmem.
gözlerine bakamasamda varlığını hissetmem...
terbiyesiz dokunuşlarım,
kuşların çığırışı,
beraberlik melodisi eşliğinde.
tuz ve karabiber,
güzel ve çirkin,
sen ve ben,
küçük bir cocuğun büyük olma isteği gibi.
yeni ve deli,
çaresizce minik elleri.


Untitled

Temmuzu sevmiyorum hem yaz hem kış.
Hem kız, hem erkek gibi.
Dudaklarımda hep lekeler bırakıyor,
Sanki ben gerdeğe hazırlıyor.
Canımı acıtacağını sezebiliyorum.
Isıtamaz beni temmuzda kalın battaniyeler.
Yada insan etinden örtüler...
Çok uzun sürmez,
Ruhumun çingene halleri.
Bir hikaye duysa duygusallaşır.
Gerçekleri görmezden gelir.
Mutlu sonlara inanır.
Bilirim beden de, ruh da benim.
Kalabalıklarda görünürüm.
Yalnız başıma olduğumda bile.
Oyun oynar zaman bana.
Tuale çizer herşeyi.
Ve oynatır beni.
Kötü, kalitesiz, terbiyesiz oyunlarda.
Shakespeare'in Juliet'i yada Romeo'su olmam!



4 Kasım 2011 Cuma

Pipet




Bu cehennemki sıçak ateşlerinde yakmak yerine,
Soğuk sularında ayıltıyor beni.
Seni düşünmeme izin vermiyor,
Daldığım zaman güzel hayaller,
Parçalanıyor...
Koyu acık veya ala.
Şaşkın ördek.
Bilmediiğin hikaye,
Yokmu senin?
Durup duruken denizin dibinde buluyorum kendimi...
Nefes almak zor,
Ciğerlerim yakında iflas edicek durumda.
Korkular pislikler ve migren.
Acılar içinde,
Sonrada sen,
Uzunca bir kol ve ardından mutluluk sevişmeleri,
İlginç odunluk fantazileri...
Ben açık sevişmeyi sevdim seninle hep,
Pencereler önünde heyacanlar içinde,
Gözlerin gözlerime bakarken,
Başka gözlerinde bize bakıp,
Ereksiyon oluşunu hayal ederek.
Ben bizi sevdim hep,
Tek başıma olmaya çalıştıklarıma, ortak bulduğum için.
Bencilliğimi çift cinsiyet yaptığım için.
Duraklayıpta seni seviyorum demek yerine,
Durmadan söyledim,
Ve sonunda kazandım bende.
Güneşin yanımızdan,
Ayınsa ayaklarımızın altından geçtiği yarışmalarımızı.
Biz aşık değildik,
Sadece olmayan birşeyi varmış gibi gösterip mutlu oluyorduk.
Yaşanlar aslında yaşatılmak istenenlerdi hep,
Kim vardı sen mi ?
Sanmıyorum ,yok olacak bir şeyin varlığına inanmak,
Mümkün mü?
Mümkünn!
Durup duruken acımak,
Olağanmı?
Olağan!


2 Kasım 2011 Çarşamba

Beyinsiz Beyin


Sürdüğün ruj,ruj olsa adını kırmızı koyarlarmıydı hiç.
Sen ağlarken parlarmıydı,
Yada gülerken içten içten cıvıtırmıydı.
Durma söyle hadi,
Sen göremiyorsun de.
Görmemek için kör olmak gerekir,
Sendeki ahenki.
Yanaklarındaki gamzeyi...
Durma hareket et ,devam et,
Her anın fotoğraflık.
Kendimi adasam sana,
Sadece baksam utangaç utangaç,
Güneş kremi sürdürürmüydün ?
O ışıltılı omuzlarına,
Çalışmama izin verirmiydin ?
Tek elle sütyen kopçasını açmama.
Kelimelerini helal edermiydin bana ?
Çimenlere oturduğunda,
Arkana benim bakmama...
Eh be yavrum.
Tamam söylüyorum!
Biraz kırılgan aşıklardanım,
Her dediğine gelemem ama,
Geleceğim şeyleri deditrmesini bilirim...

1 Kasım 2011 Salı

İmkansızlıklar.


Çocukluğunda unutmuşsun,
Çoban yıldızını.
Getirememişsin beraberinde...
Mutlu olmak elindeyken,
Yıkamışsın bol su ile.
Güzelleşmek için çirkinleşmişsin defalarca.
Sevmek için sevmemişsin.
Tırnaklarınla kazıdığını sandıkların,
Başkalarının tırnaklarından çöpe atılanlar olmuş.
İmkansızlıkları imkanlı kılabilmek için,
Cesaretini yorgan altına koyup,
Cesaretsizliğinle çıkmışsın sahalara.
Şansa cok inansanda,
İnançsızlığı savumuşsun defalarca.
Kim olduğunu bilmeden kimliğini savurmuşsun soranlara...
Önce öğren!
İnsanlık dediğin,
Altlarına yattıklarının sana gülümseyişleri değil.
Zenginlik dediğin,
Paranın çokca olduğu,
Fakat hep uyanmaktan korkarak uyuyamamak değil.
Düğün dediğin,
Beyaz gelinlik, beyaz duvak
Bir kaç nedime,
Bir buket,
ve bir koca değil.
Eğer istediklerin istemediklerin olsaydı,
Daha zararsız çıkardın be küçüğüm...

31 Ekim 2011 Pazartesi

Çirkin Beyin


Kader,tosbahayı yakaladı sonbaharda.
Kabuğunu kırdı.
Adımını attığında bir damlayı yakaladı,
Tuttu zamanı durdurdu.

Bir teyze balkondan ağlar şekilde,
Hıçkırıklarından anlamsız feryatlar.
Henüz cocukların oyun saati,
Tik tak eden saatin edepsizliği.

Sen düşsün halen.
Sepetin içinden düşen domatesler.
Şehir ve heykeller.
Şimdi bir köpek unuttuğu açlığıyla...

Çamur


Sesini bir adamın kalınılığı sarmış.
Kelebeklerin,
Mezar olmuş çimenliklerde.
Senin adın yazılı olmuş beyaz mermerlere,
Fazlaca.

Kumar oynayarak kazandığın...
At nalını,
Giyinmişsin ayağına.
Yerde yağmur,
Yerde çamur,
Nereyi dönersen dön.

Çöpte ağlayan bebek,
O sensin!
Dirseklerinde doğum kanları,
Henüz tazeyken daha yeniyken,
Bir bulut grimsi tükürmüş yüzüne.
Sen daha derin,
Yüzmeyi öğrenmemişken.

30 Ekim 2011 Pazar

Tokmak


Soğuk,
Derimde ölmüş olanlardan alıntı.
Dudaklarımda çürümüşlük,
Açsızlık,sevgisizlik.
Yirminci yüzyılın yaşattığı bencillik.
İlerleyipte zorlaşan azgınlık.
Kibarca reddedilen replikler.
Bugünlerde hep cadılar bayramı,
Gariplik,tuhaflık,
Şeker isteyen büyük herifler,
Korkutan ufaklıklar.
Özgür kalırsam birgün
Elleri kolları hareket eden bu bedende
Yoluma çıkma ,
İsterim ki uçmak,uçmak,uçmak,
Tuallerde boyanmak.
Kütüphanede raf olmak.

29 Ekim 2011 Cumartesi

Biten Dakikalar


Silersem ismini kara kalemlerle,
Sakın üzülme!
Bakma aynalara saf saf.
Anmazsam adını uzun süre,
Sitem etme bana,
Bir problem yok aramızda.
Denizi görmek zor sadece aynı gözlerle.
Senin içini ısıtacağını sanıpta giyindiğin,
Kat kat kıyafetler,
Benim terimi soğutuyor.
Sen aşk derken yaşanlara,
Ben kanser diyorum bana yaşattıklarına.
Duasız uyumak gibi sensiz olmak.
Tekrardan nefes almak.
Bir sigaradan bin duman çekmek...

tutkalsız gece


kırmızı kurdeleyle bağlanmış,
çelik sandallar.
kadere inançsızca sitem eden,
kiralanmış bedenler.
ucuza giden ruhlar.
temmuzu göremeyen,
engelli kelebekler.
denizi bilmeyen balıklar,
karada yaşayan ahtapotlar.
durmak bilmeyen,
kumar.
hıçkırıklara sığmayan,
çarşambalar.
ismini bilmeyen tuhaf varlıklar,
unutularak devam eden,
geçmiş...
simetrik olarak dizilmiş,
genel ahlaklı yıldızlar.
cilveleşen kuzey ve güney,
yeniden tirbişon,
yeniden çilek şarabı...

Karayolu Taşlarla Doluydu


kediden duyduğum köpek hırlamaları,
tadına doyum olmayan yeşil mandalinalar.
kelime anlamanı çözemediğim kötülük,
iki sevdirip bir geri kaçan yeni modeller.
kollektif içilen kahveler...
suskun ve yazdıran bir gece.
arkamda anlayamayacağım kadar çok,
müzik,ensturman ve darbuka.
kırbacımı savuramayacağım,
karşı beden, ruh sandalı.
tek dil ,tek kulak.
sonunu bilemediğim uzun bir yol.
karayolu taşlarla doluydu ben adım attığımda.
bedenim saplanmıştı bir bataklığa.
defalarca bakıpta kendimi göremediğim,
enteresan aynalar.
yemek ,yemek için değil kırmak için aldığım ucuz porselenler.
sen ve sen defalarca sen,
ruhuna kadar ezbere bildiğim,
adını koyamadığım büyük sevdayla içimden büyen,
kimi zaman beni bir alim,
kimi zaman beni kör eden .
açmazsan avuçlarını ,tutmazsan kollarımdan.
kokunu kazır atarım tenimden...

22 Ekim 2011 Cumartesi

esenlik


aymaz bir şekilde dolandım,
vücudundaki tüm semtleri, sokakları.
imanımı gevredi,
sonsuz yokuşların...
nasılmışsın sen şimdi anladım,
biraz inişli,biraz çıkışlı.
meşrebini sanmışım farklı,
cümla alem bilirmiş seni,
sende bilirmişsin alem-i eli.
feragat ediyorum senden.
açıkcası ben diğerlerinden farklıyım,
seni hem paspal hem mücrim buluyorum...

yeniden


bazen kulaklarım kör olsada...
dudaklarım yersizce ağlasada...
diğer bir güne geçtiğimizde,
güneşin yeniden doğacağını bile bile,
sana olan aşkımın bittiğine nasıl inanırsın .
iğneler diksede yaralarını,
iyileşmeyen bir tümörü,
nasıl olurda dişlerinle söküp yere atarsın ...
sen sevmekten ne anlarsın,
sevilmekten bahsedersin durduk yere.
ben sana istanbulun,
adaları çok sevdiği için,
kendinden ayırdığını anlatmadım mı hiç.
ay çiçeğinin çekirdeklerini,
sıcaktan korumak için boynunu büktüğünü.
ben okyonusmuyum ki,
kocaman yangınlarını söndüreyim,
bir tek dalgamla.

20 Ekim 2011 Perşembe

sanma ki


dudakların lekelenirken loş ışıklarda,
küfür edip sevmek istiyorum seni.
sen ağlarken karşımda,
gülmek istiyorum umarsızca,
çirkinleşmek.
daha da fazla,
hakarete girmek,
sonra sarılıp sevişmek,
dudaklarını kanatmak.
sen bizi hayal ederken,
ben uzaklarda çalan bulgar...
sen oturup çizerken,
kara kalemlerle yağmuru bulutu,
ben alacakaranlık kuşu.
çevirmek istiyorum seni,
çark gibi,
dönerken başın,
atarken çığlıklarını,
ben porno yıldızını hayal edip,
devam ediyorum,
mantıksız masturbasyonuma seninle.
seni bağlamak istiyorum,
azgınca,
fazlaca acıtana kadar ,
sanma ki seni sevmiyorum...

19 Ekim 2011 Çarşamba

kırmızı kurdele,ölüme merhaba de !




çirkin ve kirli bir bedendi onunki,
leş kokan yataklarda büyümüştü belliydi.
direklerdeki ışıkla odasını aydınlatmış,
pazar fileleriye sinekleri kovalamıştı .
yerleri beton olan evi daha cok sevmişti.
annesi daha güzeldi...
yırtık çanta ile okula gitmiş,
veresiye çoraplar giyinmişti ayağına.
çocuk olmak istememişti,
tek istediği büyümek fazlaca büyümekti...

yalın bir gecede,
apartmana adım attığın henüz on beş yaşına yeni girmişti.
zavallıcık ,
olacakları bilmeden apartmanı saran kokudan,
pişen yemeğin ne olduğunu tahmin etmeye çalışıyordu.
yüzündeki soba yanığı da sızlamaya başlamıştı üstelik,
öğretmeni tokat atmıştı birde o yanığın üstüne çok konuşmasından dolayı.
annesi o gece öldü yalın mis kokulu bir akşamda...

uyandı baş ucundaki ballantinese uzandı sigarasını yaktı,
saat henüz beklediğinden erkendi,
alarm çalmamıştı henüz.
aynı gecenin hatıraları hep beyninde tekrar tekrar senaryolaşıyor,
sonunda aynı sonuca varıp,
keşke daha erkene varıyor.
ciğerleri cocukken olduğu gibi değildi,
artık öksürüyordu her sabah ,
sökülürmüşcesine...
bugün dişciye gidicekti,
aslında gitmeyecekti her zaman ki gibi randevusunu alıp ekicekti dişciyi,
hep yaptığı gibi hep korktuğu gibi.

ilk defa gitmişti kızılaya.
kan vericek ve kendini az da olsa daha da masum hissedicekti.
canı hiç acımadı,
mutluluk yada mutsuzluk duyacak birşeyde olmadı.
gözünden bir damla yaş geldi ama...
telefonun iğrenç ve çirkince çalışına kalktı.
kafasını kaldırdı,
çok uzaktaydı
bugünlerde hiç yatmak istemediği kadar yatıyor,
üşenmek istemediği kadar üşeniyordu.
uyumak en iyisi dedi..
ve tekrar,
güzel rüyaların çirkinleştiği uykusuna daldı.
kalktığında gelen telefonun yerel bir çağrı olduğunu gördü,
kargodur dedi.
takım elbisesini giyindi sigara ve viskiden sonra...
kıravatını sıkıca taktıktan sonra evden cıktı.
iş yerine yetişmesine daha cok vardı paniklmedi,
yavaş ve düşünceli diye tabirlendirirdi uzaktan onu görenler.

saat 14:35 ve tekrar aynı telefon,
müsait olduğunuzda,
adalar kızılay şubesine gelmeniz gerekmektedir.
kanınızla ilgili kesin olarak bilinemeyen bir tehşis var,
kan örneklerinizi almalıyız dedi.
ulaşım için araç varmı yada sizi aldıralım mı diye sordu karşısındaki,
peki dedi kapattı.
neydi ne olabilirdi
hastalıkmı hiç zannetmiyordu,
doğduğu günden beri dokunmamıştı bir kadın veya erkeğe,
bilgisayar başında platonik aşkların insanıydı.
geldiler ,gitti.
açıklama yapmak için karşısında bekleyen insan,
konuşmamak için söz vermiş gibiydi.
durum vahimdi,
konuştuğunda üzülecekti bunu hissetmişti en azından,
kanınızda hıv belirlenmiştir.
aldığımız örnekleri teste sokup size tekrar bildireceğiz.
şuan bir sorun yok ama dikkat etmelisiniz,
acıkca söylemek istedikleri aslında ,
üç paket sigara yı bırakmalı ve yaşamalısınız dı.
yemeği ocağa koydu,
bugün içinden bir ses yemek yapması gerektiğini söylemişti,
yere düştü ve öldü!!
tezgahın önünde tıpkı annesi gibi...
mutluydu ölümün onu yakaladığı zamandan.

yaşadığı lüks apartman dairesinin kameraları sayesinde görüldü cesed.
ambulans,polis ve olay yeri inceleme geldi.
yerde bir kağıt buldu kapıcı cemal usta,
merakına dayanamadı ve okudu.
kanınız test edilmiştir ,büyük ihtimalle çocukluğunuzdan beri aıds hastasısınız...
şu anda elimizden hiç birşey gelmez,
yavaş yavaş iç organlarınız ölmeye başlamış,
lütfen şubemize uğrayın.
ve aıds onun küçücük bedenini,
bir kenar mahelle berberinde yakalamıştı,
açlıktan parasızlıktan ...

17 Ekim 2011 Pazartesi

derin

çelimsiz ruhlar için çaldı son şarkı,
rahim pişman oldu doğurduğu kelepçesiz için.
kan belirdi dudaklarında,
sonsuzluğa hüküm giyindirdi piramit..
tendeki sükunet,
bıçak keskinliği gibi gelip geçti.
ateş-i ker içildi biçimsiz kazanlarda...

kısaltılmış bir hikaye


sergilenecek insan yaşamlarının,
kısaltılmış ve kesilmiş sahnelerinden oluşuan,
bir playback.
kuyruğu uzun bedeni kısa,
ilginç fareler.
her bedende farklı söz,
aynı göz.
ucu ateşe verilmiş,
sonuna kadar yanamayan,
tuhaf bir altyazı.
içmde,
biraz korku,
biraz gerilim,
biraz aksiyon,
her türden yeni bir adaptasyon...
kimbilir yeni bir aile,
yeni bir dünya ,
yeni bir sonsuzluk bildirgesi.
aç desen aç değilim ,tok desen tok değilim,
bir gün yürürken diğer gün yataktan kalkmaz haldeyim.
farklı ve acaip ruh dışlamalarındayım...

kıçımın kenarı

cinnet ve pişmanlık,
ardından henüz pişmemiş yumurta.
sıkıntı ve sapkınlık,
ardından gidilememiş seyahat.
çığlık ve kurgu,
ardından kurbağa sesleri.
beyaz ve siyah,
ardından yönetim.
gerçek ve yalan,
ardından politika.

16 Ekim 2011 Pazar

anı yaşa




telefonumun saati hep yalnış,
çünkü zamanla herhangi bir işim yok.
ne kadar erken kalkacağım desemde,
gözlerim güneşi görsede kapanacak.
aynı masada üç camel,
iki kız bir erkek.
sadece tek kanalı çalışan,
televizyon gibi tanrı...
bir tek onu izleyebilirim,
bir tek ona tapınabilirim.
parise gitmesemde,
ordan gelen karpostaller yetiyor.
elini tutamasamda,
senin içinde benim içimden,
birşeyler olduğunu biliyorum, spermlerim.
cama atılan tık tık,
zamansız çığlıklar,
yanmayan mum ve kasvetli gece.
ay bile güzel ay bile...
pisliği seviyorum gözüme güzel görünüyor,
amaher güzel görüneni sevseydim ,
kadınlara aşık olurdum.
satranç oynuyorum,
taşları kıra kıra...
gördüğüm rüya gibisin,
ne kadar gerçek emin değilim.
başkaları tap dedi taptım ,
başkaları sev dedi,
sevdim mi?
baktımki başkalarından başka olmuşum.

kaçış


körebe oynayan çocuklar yerine
annesini öldüren bacaksızlar çıktı dünyaya
kar artık erimiyor avuçlarımda
kuaför ise düzeltsede saçımı
yıkayamıyor beynimin içinde dolaşanları
çatallaşarak ilerliyor ses tellerim,bir adım öteye
benden habersiz dedikodu yapıyor
ağlamatmak için bedenime sesleniyor
zımparalanmış karanlık
kör kütük alkolik aydınlık
veremi özlesem
kanser olurmuyorum dert ederek
ilacı bulunmasa kuşların
devam edermiydi katliamlar
sorulari
yolculuk saati belli olmayan bir tren.
salıncakta kümes.
telsizde algılanamayan ilginç bir ses,
havanın soğukluğu,çayımın sıcaklığı.
annem hala annem.

15 Ekim 2011 Cumartesi

köfte ve bal


çenesi düşmüş bir otostopçu,
konuşmaması gereken yerlerde bile susmuyor.
diyorum ki ben ilgilenmem...
açıklama yapma gereği duyuyor,
anlıyorum.
sıcağı sevmem diyorum,
soğuga alışığım diyor.
krem kullanırmısın diye soruyor?
ellerim çok yaşlı,bakımsız ve kırışık
yüzüm desen, saçımla birleşmiş sakalım.
ki sevmez tenim yumuşak olmayı
senin gibi erkekler diyor uzaklardan bir ses,
daldığım yerden cıkıyorum...
geveze,saçları kıvırcık kızı yolluyorum benliğimin derinlerine,
deniz koydum hoşcakaldan sonra.
uzun zamandır gördüğüm ilk boş kültabağı karşımda !!
tanımadığım insanlarda.
yine sıkıntıdan sohbet,
yine gereksiz ütopyalar.
hakkını vermeden hakkını aldığın,
yalanlarına kolayca inandıkları için mutlu olduğun ,
dışları hep kalabalık,
içleri hep bozuk şemsiye,
dudakları güzel,elmacıkları çökmüş,
dirençsiz bok torbaları.
derileri soğukta beyazlayan,
sıcakta kararan.
sürmesiz karanlıklar ....
ne kadarda sevmem köfte ve balı.
dengesiz teraziler,
havalı boğalar.

11 Ekim 2011 Salı

temsilci




beyaz dişlerden cıkan siyah kahkahalar.
dur durak bilmeyen hikaye,
dünyaya gelişimin sorgusu içinde.
külodumda yeşile çalan sarı lekeler,
hazımsızlık yapan hadiseler.
prezarvatifin tek kullanımlık halleri
yanmaya gerek duymayan dumansız bacalar,
ağlayan tablolar,
açılamayan zincirli pencereler,
kusur aramadan taktığım deri eldiven.
sabah kalktığında hatırlanamayacak tecavüzler...
mavi bir çıldırış...
kaldırımın altında yürüyen çaresiz ayaklarım.
korkusuzca beden pazarı.
çalmaya gerek duymayan telefon,
kazanılmaya gerek duymayan piyango biletleri.

konuştum arsızca


sığdıracağım istanbulun tüm çöplerini dudaklarına...
değiştireceğim o mis kokunu.
kimse birşey diyemez bana,
seni yazar, silerim.
derine yapışan taytını yırtarım.
gezme böyle masum masum,
içinin pisliğini ben bilirim,
seni hem kirletir hem temizlerim.
görmek istediğini görür,
sağır rolü yapar,
şaşı olursun.
sen çakalsan ,
benim adım roman
sen yazma ,konuş.
ağlama ,sus
yakışmaz sana gülmek.
döversin dizini edepsizce,
kızdırırsın yanaklarını kusarcasına lağımlara.





8 Ekim 2011 Cumartesi

batık

bacakları batık dolu kız!
sana dokunduğumda ,
ellerime değen sertlik varya,
sendeki erkeksiliği bende büyütüyor .
rahmini görmüyorum o sırada.
bazen küçücük bir ışık,
kocaman bir karanlığı aydınlatıyor ya ...
sende ,
beynime dar ağacına gitmekte olan düşüncelerimi,
intihardan alıkoyuyorsun..

kadın organı

rahimdeki genişlikte,
kaybolmak üzere olan penis gibiyim,
nereye boşalacağımı bilmiyorum.
fakat ne nefesim hızlandığında
yüzündeki çizgilerin kalınlaşacağını
dudaklarından terbiyesizce ter ineceğini
çığlıklarının fukara mahalleyi inleteceğini
ve meraklı iki kadının
cama cıkıp vah vah diyeceğini biliyorum

7 Ekim 2011 Cuma

küçük insanlar,büyük dağlar

yeninden denemek zormudur?
baştan zilleri çalıp kaçmak,
bakkallardan sakız çalmak.
klozete nasıl oturacağımı bilmeden de eğlenceliydi,
ayın yakınlarımda olduğunu hissettiğimde de.
mahallenin dibindeki direkte ,
büyük,organik çöp poşetleri,
biten hikayeler anlatıyor bana ...
yırtılan kıyafetleri ,
atılan tokatları,
şiddetli geçimsizlik ve antidepresif halleri
eskişehirde bütün kediler bakımlı,
hepsinin arkasında dağlar.
evrimini tamamlayamadın mı yoksa insan ?
açıklasana bana metafiziği,
gücün yetermi ki?
derimin altında yeni bir deri,
dudaklarımda dalan hayallerin fısıldayışı.
tüylerim çarmıha gerilmiş gibi,
gitmek istedikçe canımı yakıyor,
kalmak istedikçe ölüme sürüklüyor.

6 Ekim 2011 Perşembe

sevgili nöron

bir erkek bedeninde kadın kıyafetleri,
göz altı torbaları şişmiş gibi .
konuşmak istesede susuyor,
ağlamak istesede gülüyor.
pembe bir pabuç.
dışta kopan fırtın,
içte denizlerdeki durgunluk.
diyorum ki !
kırmızıyı siyaha koysam ...
insanı insana katsam ....
çoçuk parkı gibi eğlenceli,
kartal gibi cesaretli olurmuyum.

sek sek oynamak tan vazgeçip,
ben büyüdüm diyeceğim.
biraya sarılıp uyumak yerine,
kahvemi içip  sakinleşeceğim .
kasımda beklemeyeceğim artık aşkı...

ben sağlıklı beslenip,
dengesiz büyen insanlardanım.
şimdi uyumam lazım.
saatimi kurup,
uyanmam lazım .
sevgili nöronlarım...

5 Ekim 2011 Çarşamba

kampanya

ben ölmeye alışık değilim sabahın erken saatinde,
ben gülmeye de alışık değilim gecelerde.
adımda hep bir namussuzluk
tenimde hep bir orospuluk
yalnış olanı bile bile...
.

ayna ve insan

derin,çok derin
metabolizması zayıflamış bir hayvan.
masada sigara yanığından sarı lekeler .
yırtık terlikler ,pis mendiller
ampulu içinde olmayan avize....
bitmeyen araba sesleri ,
tükenmeyen çocuk çığlıkları gibi .

4 Ekim 2011 Salı

çıplağım



ağlamaya hazırsak dedi,
kalın sesli kadın.
etrafta yaş sohbeti.
yirmi üç yaş üstüne lisans yapmış insanlar !
zaman geçmek bilmiyor,
kuzgunu kudurtuyor.
ben sanat tarihi mitolojisi biliyorum ,
sütlü çay içsemde entel olamıyorum .
etrafta koku ,gözlerimde ağırlık.
ah be sevgili annem
oğlun beynini kazıyor .
sigara izmaritlerini sayıyorum .
zavallı sandalye
acı çeken tahta.
ben genelde ruhum,sevgili isa.
babamı özlüyorum ,içtiği maltepeyi.
son sahne.
kelebeği öldürüyorum ,avuçlarımda.
yanan ışıklı ayakkabılarımla .
saatimin kardanı kırık
kışı,üşümeyi özledim
dün gece piçe ağladım.
patlıcan topladığımda mutluydum
daha sonra marketten aldığım domateslerle mutlu oldum
artık kırmızıyı,pembeyi yakıştırıyorum bedenime.
tırnaklarımda kir
kulaklarımda da .
takamadım bu sabah kirpiklerimi.
yarın mı olacak ,ne zaman.
kazı kazancı,nah çıkmasada çıksada üzüleceğim.
konuşacak çok şeyim var susmak için yazıyorum..
        yazan: mehmet arda aydın

devam mı etmek lazım.

yolun bir sonu gelmiyorsa eğer koşmaya devam etmek anlamlımıdır ?
acıya aşığız hepimiz ,seksin pis tarafına.
bir erkeğin boşaldığındaki yüz ifadesine ,
bir kadının amansız çığlıklarına .

herkesin ruhu kirli değilmidir ?
genelde çınplağızdır ,hazır pozisyonda.
aynaya baktığımızda temizleniriz,hadi tekrardan hadi yeniden ....
tecavüze uğramıştır her beden ,ki bu yüzden kirlidir tırnaklarımız.

dudaklar birleştiğinde mutlumudur insanlar ?
alacakları ve verecekleri bittiği an ,
tükenir ve toprak olur .
zaman gelmeden önce yemezmiyiz yasak elmayı dişleye dişleye ...